“Mücadele alanınız kendinizi var ettiğiniz her yer olmalı.”
BERAT BEYOĞLU: 1980 yılında Adana’da doğup, 1994 yılında Adana’da tiyatroya başlamışsınız. Bir röportajınızda okumuştum, bir gün bir yönetmen “Ali Ayşe’yi Seviyoo oyunundaki anlatıcı karakterini oynar mısın?” Diye soruyor. O günden sonra tiyatro artık bir tutkuya dönüşmüş sanırım hayatınızda. Peki, ilk sorumla başlamak istiyorum müsaadenizle; ‘Ali Ayşe’yi Seviyoo’ oyunundaki anlatıcı rolü olmasaydı Seyhan nerede olurdu?
SEYHAN ARMAN: Ne tesadüf ki bu röportajı yanıtladığım gün, yani bugün, tam olarak 24 yıl sonra “Ali Ayşe’yi Seviyoo” oyunuyla tozunu yuttuğum o sahneye tekrar çıkıyorum. Bu defa “Harem Kabare” oyunuyla ve başka bir bilinçle. Eğer o gün, o oyunla, o sahneye çıkmamış olsaydım da kesinlikle tiyatro yapıyor olurdum. Elbette o teklif bir fırsattı ve bana alan açtı ama ben hayatım boyunca hep kendi kendime alan açtım. 12 yaşımda kostüm giyip yılbaşı gecesi sokağa çıktığımda da, sokakta palyaço görmenin imkansız olduğu zamanlarda sokağa palyaço olarak çıktığımda da, peruk bulamadığım için orlon ipten peruk yapıp tıpatıp show yapmaya başladığımda da, cinsiyet kimliğimle dalga geçilen setlerde dimdik ayaklarımın üzerinde durduğumda da, oyuncu sayılmadığım tiyatro camiasına “nanik” yaptığımda da kendime o alanları açtım. O anlatıcı rol değilde tiyatro hayatımda olmasaydı belkide bu toplumun bana biçtiği tek rolü oynuyor olurdum.
B.B : Şu an devam eden, interkatif ve doğaçlama performans yaptığınız Mc-Queen Matmazel Coco karakterini politik bir karakter olarak tanımlıyorsunuz. Politik tavrın sanattaki etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Sanat politik midir?
S. A. : Sanatın sınırları ve kalıpları yoktur bence. Olmamalıdır da. Politik midir cevabına gelince, bundan ne anladığımıza bağlı aslında. Hem politik olmaktan, hem de sanattan ne anladığımıza. Günümüzde artık her şeyin içi o kadar boşaltıldı ki, bazı kavramlar asıl anlamlarını yitirdiler. Bu sebeple uzun uzun incelemek, anlatmak gerekir ki buna yeterli olduğumu düşünmüyorum.
“Cinsiyet kimliğimin tiyatro camiasında nasıl bir olumlu katkısı oldu bilemem ama olumsuzları ile pek çok kez karşılaştım.”
B.B : Okuduğum birçok röportajınızda bir yerinde mutlaka sevgili hocamız Engin Alkan’dan bahsediyorsunuz. Huysuz, Küskün Müzikal, Islah Evi gibi birçok oyunda birlikte çalışmışsınız. Engin Alkan sizin için ne anlama geliyor? Sanatınızı ne kadar etkiledi?
S. A. : Engin beye sevgimi, aşkımı, hayranlığımı ve saygımı anlatmak kelimelerle mümkün değil. Onunla yanyana durarak bile çok şey öğrendiğime inanıyorum. Resmi anlamda hocam olmamış olsa da hayatta hoca kabul ettiğim tek insandır kendisi. Sadece yanında durarak bile öğrendiklerimin haddi hesabı yok. Sağolsun lutfetti ve beni oyunlarına aldı, yol gösterdi, elimden tuttu, bana alan açtı. Şu anki bakış açımı, katmanlı olabilmeyi, yetinmeyip hep daha fazlasını istememi ve daha fazlasını yapabilmek için çabalamamı, bir esere nasıl yaklaşmam gerektiğini, nasıl çalışmam gerektiğini ve daha fazlasını kendisinden öğrendim. Mümkün olan her an öğrenmeye devam edebilmek için çabalıyorum. Minnet duyuyorum kendisine.
B.B : Yıllardır sahne sanatları odaklı düşünceler ve politik akımlar arasında sürekli tartışılan bir konu vardır. Ötekileştirilenlerin sorunlarını sahnede dile getirerek mi bir etki yaratmalıyız yoksa sokaklarda daha güçlü bir şekilde ifade ederek mi? Siz geçen sezonlarda ‘Küründen Kabare’ oyunuyla bir ötekileştirilmişin hayat mücadelesini anlattınız. Aynı zamanda birçok eylemde ön planda yer alan bir aktivist olarak, naçizane affınıza sığınarak soruyorum; sokaklar mı sahne mi?
S. A. : Her yer! Mücadele alanınız kendinizi var ettiğiniz her yer olmalı. Sahnede bir konu ile ilgili mücadele veriyor oradan mesajlar iletiyorsanız, bunu günlük hayatınızda da yapmalısınız. Gerekirse sokağa çıkarak, gerekirse sanatınıza yansıtarak yapabilirsiniz. Mutlaka sahneden yaptığınız şey kısa vadede daha etkili olacaktır ama mücadele alanı sadece sahne olmamalı.
B.B : Bir söyleşinizde “Bugün ben eğer trans kadın olmasaydım daha fazla tanınıyor olacaktım. Tiyatro camiasında ya da oyunculukta kendimi daha kabullendirmiş olacaktım” diyerek kendinizi ifade etmişsiniz. Trans bir kadın olmanızın tiyatro camiasında olumlu ya da olumsuz bir etkisine mi şahit oldunuz? Trans bir kadın olmanız oyunculuk kariyerinizi ne yönde etkiledi?
S. A. : Cinsiyet kimliğimin tiyatro camiasında nasıl bir olumlu katkısı oldu bilemem ama olumsuzları ile pek çok kez karşılaştım. Küründen Kabare oyunumu izleyen aynı organizasyonun onlarca jüri üyesi kulis önünde, fuayede vs ”inanılmaz” , ”Ustalarımız bile bunu yapamadı” gibi övgülerde bulundular. Ayaklarda alkışladılar. Üstelik çoğunu hiç tanımadığım jüri üyeleri söyledi bunları. Fakat bırakın bana ödül vermeyi, ödül törenine bile davet etmediler. Oysa son 7-8 yıl içerisinde kafasına peruk takıp ”trans karakter” oynayan her oyuncuya ödül dağıtanlar yaptı bunu. Bir yandan beni inanılmaz olarak değerlendirip, günler sonra başka oyunlarda karşılaştığımızda bile ”hala” oyunu unutamamış olup, etrafındaki herkese Seyhan hanımı mutlaka izlemelisiniz deyip zamanı geldiğinde hiç bir şekilde görmemenin ne gibi bir sebebi olabilir ki başka. Ve üstelik o sene başka ”yeni keşfiniz” veye ”İnanılmaz” bulduğunuz kimse yokken. Diğer taraftan da oyunculuk kursalarına ”Sizi koruyamayız” bahaneleri ile alınmadığımı, oyunum bu kadar olumlu tepki almadan suratıma kapanan tiyatro sahnelerini de eklediğimizde bana olumsuz pek çok şeyle karşılaşmışım gibi geliyor. Peki bütün bunlar beni vaz geçirdi mi? Hayır! Vaz geçirecek mi? Asla! İnadına kendimi var edeceğim. İnadına sahneye çıkacağım. İnadına tiyatro yapacağım!
B.B : Bu sezon hangi projelerde sizi izleme şansı elde edeceğiz? Prova aşamasında olan projeleriniz var mı? Oyun tarihleriniz belli mi?
S. A. : Şu anda Dada Salon Kabarett oyunarı ”Eğleceli Cinayetler Kumpanyası” ve ”Harem Kabare” oyunlarında Matmazel Coco olarak ön oyun oynuyorum. Ayrıca ProjectAs ile Ali Kemal Güven’in yazdığı ve yönettiği ”Efsane Kadın” oyununun provasındayım şu anda. Şubat ayının başında ”Efsane Kadın” seyirci ile buluşacak. Diğer yandan ”Küründen Kabare” devam edecek. Ediyor diyemiyorum çünkü zaman bulamıyorum. Fakat seyirci sıkıştırıyor, her gün başka bir mesaj alıyorum ne zaman diye ama ilk fırsatta demekten başka cevabım yok.
B.B : Şahsi olarak çok merak ettiğim bir soru sormak istiyorum; bir gün özel tiyatro yönetmenlerinden biri elinde bir tekstle kapınızı çaldığında, “şöyle bir karakter var, bu oyunda birlikte çalışabilir miyiz” diye sorduğunda hangi cevabı verirsiniz? Özellikle dikkat ettiğiniz bir nokta olur mu?
S. A. : Öncelikle karakteri ve oyunu sevip sevmediğime bakarım. Sonrasında seyirciye ne söylediğine. Artık seyirciye hiç bir şey söylemeyen, yalap şap yapılmış işler beni sinirlendiriyor. Elimizde bu kadar imkan varken,sırf yapmış olmak için yapılan işlerde ne kendim olmak istiyorum ne de seyirci olarak izlemek isterim. Ve tabii prodüksiyon da önemli benim için. Kim ne şekilde yapacak bilmek isterim. Bütün bunların toplamında da heyecanlanıp heyecanlanmadığıma bakarım. Ne çok şey bekliyormuşum, şu an farkettim 🙂
B.B : Son olarak bizim atladığımız fakat sizin bahsetmek istediğiniz bir konu var mı?
S. A. : Bende söyleyecek söz bitmez. O yüzden sizden gelenlerle yetinelim. Tiyatro Gazetesi sayfalarında olmaktan çok mutluyum, çok teşekkür ederim. Yaşasın Tiyatro!
B.B : Tiyatro Gazetesi emekçileri adına bize bu röportajı yapma fırsatı tanıdığınız için teşekkür ederiz. Yolunuzun açık olması dileğiyle…
Berat Beyoğlu