HAKAN ÇİMENSER REJİSİYLE “UÇMAK” |
İstanbul Devlet Tiyatrosu, Mecidiyeköy Büyük Sahne’sinde Ömer F. Oyal’ın yazdığı Hakan Çimenser’in yönettiği ‘Uçmak’ “Hezarfen Ahmed Çelebi” adlı oyun 19.11.2019 tarihinde prömiyer yaptı.Hezarfen Ahmed Çelebi’nin insanı derinden etkileyen ‘yaşam öyküsü’ ve ‘uçma sevdası’ Oyal’ın kalemi,Çimenser’in rejisiyle sahneye taşındı…
Ömer F. Oyal, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nimetnin tarihsel ana kaynağı olarak kullanırken, yan aksiyon planında da kendi özgün kurgusunu oluşturmuş.Tarihi bir dönem oyunu olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğimiz iki perdelik ‘Uçmak’ metninde,Hezarfen Ahmed Çelebi’nin önce Okmeydanı’nda, sonra da Galata Kulesi’nden Üsküdar’a kadar uçmak için verdiği insanüstü çabasına,uçma sevdasına tanıklık ediyoruz…
Eleştiri yazımızın öğelerine gelirsek, her zaman olduğu gibi önceliği yine yazara vermeyi uygun buluyorum. ‘Uçmak’ oyununun yazarı Ömer F. Oyal,1959 İstanbul doğumlu… Lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi İşletme Yöneticiliği üzerine yapmış… Yazarı Yeni Olgu, Söz, Gelecek, Mesele, Varlık ve Duvar gibi çeşitli dergilere yazdığı yazılarla tanımak mümkün ancak onu en çok romanlarıyla tanıyor olmanız daha da olası… Önceki Çağın Akşamüstü,Zaman Lekeleri, Magda Döndüğünde, Sürgün Ruhun Rüya Defteri, Gemide Yer Yok, Ferahlık Anına Övgü, Gecelerin En Güzeli adlı romanlarıyla edebiyatseverler tarafından beğeniyle takip edilen Oyal,aynı zaman da pek çok ödüle de sahip… Magda Döndüğünde adlı romanıyla 2016 yılı Ankara Üniversitesi Roman Ödülü’nü alan yazar, 2019’da Notre-Dame de Sion Edebiyat Ödülü’nü Zaman Lekeleri adlı romanıyla almış…
Oyunun yönetmenine gelince, o da -gerek oyunculuğu, gerekse de rejisörlüğüyle- tanınmış biri; Devlet Tiyatroları Başrejisörü Hakan Çimenser… Çimenser’in, başrejisörlüğün yoğun temposuna rağmen hem oyuncu olarak, hem de yönetmen olarak sahnelerde olmaya çalıştığını görüyoruz. Rejilerinde ‘farklı’ ve bir o kadar da ‘özgün’ yorumlamalara giden Çimenser’in aynı zamanda tiyatro sanatının olmazsa olmaz diğer elementlerinden de yararlanmaya önem verdiğini gözlemliyorum. Müzik gibi, ışık gibi… Çimenser’in böylece estetik değeri daha ‘zengin’ ve daha ‘yeni’ okumalar yaptığını, sahneyi geleceğin dünyasına doğru dönüştürdüğünü düşünüyorum. ‘Uçmak’ta da tam olarak bunu denemiş olduğunu söylemek mümkün… Tarihsel bir metni, günümüz teknoloji olanaklarıyla, geleceğin yorumlamasına taşımış… İşte bu nokta da Çimenser, rejilerinin tiyatro belleğimizde önemli bir yer tuttuğunu, tutuyor olduğunu ve tutacağını da tahmin etmek zor olmuyor… Anadolu topraklarının -pek çok alanda olduğu gibi- dramatik malzeme açısından da bereketli bir geçmişe sahip olduğunu düşünen Çimenser, verdiği basın bildirisinde “dünyada herhangi bir festivale gittiğimiz zaman bize en çok sorulan soru bu, sizin hikâyeleriniz nerede?” diyorlar. Biz de bunun üzerinde düşünerek işe başladık. Hakikaten bizim hikâyemiz ne? Biz onu tiyatronun gerçeği ve estetiğiyle, bugünkü haliyle gerçekten dünyaya anlatabiliyor muyuz? Onlar bizim hikâyelerimizi bu güçte ve estetikte seyredebiliyor mu? İşte hedefimiz buydu” diyerek, Hezarfen Ahmed Çelebi’nin hikâyesiyle bu hedefe ulaşmak için yola çıktıklarını belirtiyor…
Yazımızın bu bölümünde ‘Uçmak’ oyunun ana karakteri olan Hezarfen Ahmet Çelebi’nin kim olduğuna yönelik bilgi verilmesinin faydalı olacağı kanaatindeyim.Tarihsel kaynaklardaHezarfen Ahmet Çelebi’nin 1609 senesinde dünyaya geldiği biliniyor… Osmanlı İmparatorluğudönemindeyaşamış Müslüman bir Türk bilginidir kendisi… Uçmaya sevdalanmış bu bilginin, ilham kaynağı ise yine kendisi gibi uçma sevdalısı bir başka bilgin: 10. yüzyılda yaşamış olan İsmail Cevheri’dir… Cevheri’nin deneyimlerinden yola çıkarakuçmak üzerine çeşitli araştırmalar yapan Hezarfen Çelebi’nin, kuşların uçuşlarını gözlemleyerek yapay kanatlar geliştirdiği biliniyor.Çelebi, kanatların dayanıklılık derecesini görebilmek için İstanbul’un muhtelif yerlerinden Okmeydanı’na uçuş denemeleri yapmıştır. Hezarfen Ahmed Çelebi’nin 1632 senesinde, lodos rüzgârının olduğu bir havada, yapay kuşkanatları takarak, Galata Kulesi’nden İstanbul Boğazı’nı geçmek suretiyle, 3358 metrelik mesafeyi uçarak geçtiği ve Üsküdar’daki Doğancılar’a indiği bilgisi de mevcuttur tarihsel kaynaklarda…Söz konusu buuçuş deneyimiyleHezarfen Ahmed Çelebi’ninTürk havacılık tarihinin en önemli isimlerinden biri olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. ‘Uçmak’ oyununda adı geçen diğer bir Türk bilgini ise Lagari Hasan Çelebi’dir…Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde her iki bilginle ilgili kayıtlar bulunmaktadır… Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde Hezarfen Ahmed Çelebi’nin uçuşu ile ilgili şu ifadeleri yazmıştır: “İptida Okmeydan’ın minberi üzere, rüzgâr şiddetinden kartal kanatları ile sekiz, dokuz kere havada pervaz ederek talim etmiştir. Badehu Sultan Murad Han Sarayburnu’nda Sinan Paşa Köşkü’nden temaşa ederken, Galata Kulesi’nin taa zirve-i belasından lodos rüzgârı ile uçarak, Üsküdar’da Doğancılar meydanına inmiştir. Sonra Murad Han, kendisine bir kese altın ihsan ederek: “Bu adam pek havf edilecek (korkulacak) bir ademdir. Her ne murad ederse, elinden geliyor. Böyle kimselerin bekası caiz değil” diye Gazir’e (Cezayir) nefyeylemiştir (sürmüştür). Orada merhum oldu.”
Gelelim oyunun en önemli öğesi olan reji yorumlamasına; oyun panayır tadındaki bir şenlik gösterisiyle başlıyor. Serim için oldukça renkli ve hareketli olan bu bölümdesahnede hokkabazlar, kuklacılar, ateş yutucular, güreşçiler gibi 16. ve 17. Yüzyıl Osmanlı’sına ait çeşitli kişileştirmeleri görüyoruz.Arka fonda patlayan havai fişeklerin bu sahnenin görselliğini daha da zenginleştirdiğini belirtmek gerek…Tam da bu noktada oyun boyunca seyrettiğimiz söz konusu bu şenlik gösterilerinde yönetmen yardımcısı Ezgi Yentürk’ün imzası olduğunu belirtmek gerekiyor.Oyun öncesi görüşme fırsatı bulduğum Yentürk’ten oyuncularıniki ay boyunca salt prova almadıklarını -özellikle başrol oyuncusu Tolga Evren’le birlikte, şenlik ekibinin tamamının- ciddi bir akrobasi eğitimi aldıklarını ve süreci çok verimli geçirdiklerini öğrendim…Oyunu seyretme fırsatı bulanlar görecekler ki; söz konusu bu şenlik alayının her detayı ince ince işlenmiş bir nakış gibi göz alıyor… Ezgi Yentürk’ün buradaki nakkaşlık ustalığı da takdire değer elbette… Bunun da altında kuşkusuz ki, Yentürk’ün genç bir yönetmen olmasına karşın sahne üzerindeki deneyiminin azımsanmayacak ölçüde olması yatmakta…
Şenlik sahneleri neredeyse fiziksel tiyatronun sınırlarını zorlayacak düzeyde üstün bir performansla oynanıyor oyuncular tarafından…Gerek sahne matematiği açısından, gerekse de oyuncuların bedenini kullanma hünerleri açısından daha oyunun başındayken güçlü bir reji seyredeceğinizi hissediyorsunuz. Şenlik alayıyla birliktesahneye üç erkek çocuk girer. Bunlardan biri Hezarfen Ahmed Çelebi’nin çocukluğudur… Zaman atlamasıyla -başka bir söylemle de zaman kırılması yapılarak- Hezarfen Ahmed Çelebi’nin bir çocukluk anısına gideriz. Çelebi’nin çocukken yükseklik korkusu -ya da ironik bir yaklaşımla yüksekte olma, boşlukta kalma ve uçmak sevdası- vardır. İşte F. Oyal’ın yazdığı, Hakan Çimenser’in yönettiği, İstanbul Devlet Tiyatrosu oyuncuları tarafından sahneye taşınan ‘Uçmak’ adlı oyunun konusu bu; Hezarfen Ahmed Çelebi’nin uçmak üzerine olan karşı konulmaz sevdası…
Gelelim rejiye; Hakan Çimenser görülmeye değer, yazılmaya değer, alkışlamaya değer bir reji yapmış. Böylesi ‘özel’ bir sahneleme yorumundan dolayı kendisini kutlarım, seyircileri adına… Çimenser’in rejiyi yaparken -yer yer sınırları da zorlayarak- sahnenin görsel ve işitsel olanaklarından fazlasıyla beslendiğini gözlemledim. İyi ki de böylesi bir yönelişe gitmiş. Çünkü tarihsel dramatik bir malzemeyi, zamanın tozlu raflarından alıp günümüze taşırken hareketlendirip, zenginleştirmiş… Tiyatro sanatının olmazsa olmaz ‘aksiyon’ unsurunu, tarihsel bir metinde böylesine akıcı ve devingen bir yorumla ele almasını, Çimenser’in -diğer reji yorumlamalarında da denk geldiğimiz- ‘metni yeni bir okuma’ yorumlamasına bağlamamız mümkün… Çimenser’in kendine özgü bir yorumlama tekniği var. Gördüğüm o ki Çimenser, genellikle rejisinin kodlarını ‘yeni’ bir okumayla yapıyor…Ne metnin, ne de sahnenin söylediği ‘eski’ söylemiyle yetinmeyip, ‘yeni ne söyleyebilirim?’ sorusunun yanıtını arıyor… ‘Uçmak’ oyununda da yazarın metinde kullandığı ‘zaman kırılmalarını’ sahneye döner sahne ve tersine akan arka fon panolarla yorumla yoluna gitmiş…Çimenser’in rejisinde ‘şimdi’, ‘geçmiş’ ve ‘yarın’ hem anlamsal anlamda, hem de algısal anlamda göze, kulağa ve zihnimize hizmet ediyor… Oluşturduğu bu ‘yeni’ yorumdan dolayı kendisini kutlamak gerek… Ayrıca Çimenser’in metnin aşırılıklarını ve durağanlıklarının zekice tespit eden ve analitik bir çözümlemeylebazen törpüleyen, bazen de hareketlendiren bakışına da vurgu yapmak gerektiğini düşünüyorum. Çimenser’intiyatro sahnesi gibi dar bir alanda bile metni ‘hareketlendiren’ işlevsel ve estetik dokunuşlarını kıymetli bulmamak mümkün değil… Döner sahneyihem zaman atlamalarında, hem de mekân değişikliğinde, hem de oyunun asal çatışma noktalarında değerlendirmesigibi… Salt biçime hizmet etmeyen bu dokunuşu, aynı zamanda metnin özünü de hizmet eder biçimde yorumlamasını zekice ve ustaca buldum. Çimenser seyirci olarak bizleri, tarihin ‘bilindik’ ve ‘uzak’ kıyılarından alıp, ‘farklı’ ve ‘yakın’ bir kıyısına taşımış…
Oyunculuğa gelirsek;Hezarfen Ahmed Çelebi’yi oynayan Tolga Evren’in açık ara farkla tüm oyun boyunca hünerini konuşturduğunu, bir adım öne çıktığını ve kendisini seyretmekten büyük keyif aldığımı belirtmek isterim.Oyun sonunda aldığı alkış da,bunun salt benim için değil,salonu dolduran herkes için geçerli olduğunu kanıtlar gibiydi… Aktörün iki perde boyunca seyircisine yaşattığı oyunculuk şölenini takdir etmemek mümkün değil… Rolüne verdiği mesaiyi anlamak için tiyatro kökenli bir seyirci olmaya da gerek yok, yeteneği ve başarısı gün gibi ortadaydı. Evren, oyunculuk hüneriyle, azmini öylesine geliştirmiş ve güçlendirmiş ki bunu daha oyunun ilk sahnesinde anlıyorsunuz. Oturduğunuz koltuklarda kendi kendinize “işte bu! Özlenilesi, aranılası ve alkışlanması gereken oyunculuk işte de tam olarak bu!” diyorsunuz… Tolga Evren’i salt rolüne kattıklarından dolayı değil, oyuna kattıklarından dolayı da tebrik etmek gerek… Evren’i oyun boyunca; yer yer diğer vagonları çeken bir lokomotif gibi, yer yer de tüm enstrümanlarını yöneten bir orkestra şefi konumunda ve sorumluluğunda gördüm… Belli ki aktör salt kendi rolünün çıkmasına hedeflenmemiş, oyunun içindeyken bile oyunun dışına çıkıp akışı gözetleyen, denetleyen ve dengeleyen bir sorumluluk yüklemiş kendine… Kendisini Tebrik ediyorum…
Bir başka başarılı aktörde Lagari Hasan Çelebi’yi oynayan Emir Çiçek’ti… Tipolojisinin avantajlarını iyi kullandığı gözlemlediğim aktörü, daha önce Bursa Devlet Tiyatrosu’nda rol aldığı oyunlarda seyretme fırsatı bulmuştum… Oyunculuk başarısında belli bir çizginin altına inmediğini gözlemlediğimve aldığı her rolü hakkıyla canlandırdığına tanıklık etiğim Çiçek bu oyundaki LagariHasan Çelebi rolüyle de seyircisini şaşırtmıyor… Bilinen başarısını yineliyordu…Emir Çicek’in oynarken ‘bir görev yerine getiriyor gibi’değil de,‘keyif alarak oynama özgünlüğünü’ seyircisine de geçiyor.Kutlamak gerek bu marifeti…
Yusuf Ağa ve Dizdar rollerini oynayan Orhan Kurtuldu her iki karakter için farklı tipoloji, tonlama, vurgulama yaparak rollerin birbirlerine geçişini engelleme de başarılı olduğunu, rolünü ustaca yorumladığını gözlemledim… Yine aynı başarıyı Evliya Çelebi rolündeki Fikret Urucu için de rahatlıkla söyleyebilmemiz mümkün… Aktörün tarihsel dönem kişileştirmesi yaparak, hiçbir detayı atlamadığı, rolüne gereken emeği fazlasıyla verdiği gözden kaçmıyor… Hezarfen Ahmed Çelebi’nin karısı Ayşe Hanım’ı oynayan Ebru Unurtan Urağ’da rolünü abartmadan, doğal bir akıcılıkla oynadığını, kostümlerini taşımada beden dilini ustaca kullandığını özellikle vurgulamak gerekiyor…17. yüzyıl dönemine ait Osmanlı kadının fotoğrafını oldukça başarılı bir yorumla sahneye aktaran Urağ,belli ki rolünün alt metin okumasına gereken emeği fazlasıylavermiş…Aktristin mimiklerini kullanmadaki hüneri alkışa değer bir performanstı.Urağ’ınyanı sıra Süleyman Efendi rolünü oynayan deneyimli oyuncu Erdoğan Aydemir her zaman olduğu gibi bu rolünde de tecrübesini ve yeteneğini gösterdi. Aktörün tarihsel bir dönem kişileştirmesini yaratma konusundaki başarısı da gözden kaçmıyor…
Kadrosunda deneyimli oyuncuların olduğu oyunlarda çalışmak genç kuşak oyuncular için kuşkusuz ki bir ders niteliğindedir. Bu nedenle ‘Uçmak’ oyununda rol alan genç aktör ve aktrisleri şanslı görmekle birlikte, aynı zamanda profesyonel oyuncularla oynadıkları içinde risk aldıklarını düşünüyorum. Hezarfen Ahmed Çelebi’nin öğrencileri rolünde oynayan Efe Erkekli ve Bilal Ercan’ı tebrik ediyorum. Çünkü iki genç aktör de söz konusu riski, şansa çevirmişler… Avcı rolündeki Eray Cezayirlioğlu’nu spotların yaydığı sıcaklığa rağmen, hayvan postundan yapılmış kostümüyle rolünü başarıyla oynadığı için kutlamak gerektiğini düşünüyorum…Oyunda rol alan diğer oyuncular; Gülfiraz rolündeki Zuhal Acar’ı,Evliya Çelebi’nin Yazıcısı rolündeki Kubilay Ünal’ı, Semazen rolündeki Abdurrahman Merallı’yı ve şenlik ekibinde olan; Ahmet Kurt’u, Başak Ova’yı, Başak Rana Baysal’ı, Canan Demirli’yi, Erdem Bilgi’yi, Hakan Sivlim’i,İrem Dilaver Ayturan’ı, Kubilay Ünal’ı, Muhammed Yıldız’ı, Onur Ulutaş’ı, Osman Eren’i, Özlem Karataş’ı, Umut Akbıyık’ı oyuna olan katkılarından dolayı tebrik ederim…Yetişkinlere yönelik bir oyunda çocuk oyuncu kullanmanın zorluğu herkes tarafından bilinmektedir. ‘Uçmak’ oyununda daha şimdiden geleceğin parlak aktörlerinden olacağını hissettiren üç minik oyuncunun başarısını ve hünerlerini hayranlıkla seyrettim. Bu yönelişle Ömer Faruk Çalışkan’ı, Ege Demirci’yi, Burak Batın Çelik’i tüm kalbimle kutlarım…
Oyunun dekor tasarımını Şirin Dağtekin Yenen yapmış… Görsel gücü yüksek olan ‘Uçmak’ oyununda kuşkusuz ki bunda dekorun payı büyük… Döner sahnenin üzerine yerleştirilmiş Galata Kulesi oyun boyunca tüm ihtişamı ve güzelliğiyle sahnenin merkezindeydi… Sahne solundaki Hezarfen Ahmed Çelebi’nin evi ile sahne sağındaki çeşitli esnaf mekânları olarak kullanılan dekorlarda en az Galata Kulesi, döner sahne, arka plandaki konumlandırmalar ve panolar kadar başarılıydı… Bu noktada Şirin Dağtekin Yenen’i tasarımındaki yaratıcılığı için kutlamak gerektiğini düşünüyorum… Benzer bir tebriğin yine kostüm tasarımlarını yapan Çevren Sarayoğlu için geçerli olduğunu vurgulamak isterim. Özellikle Avcı rolünü oynayan Eray Cezayirlioğlu’nun kostümü alışılagelmiş Devlet Tiyatrosu kostüm tasarımlarının bir tık üstündeydi… Öyle ki Avcı’nın daha heybetli görünmesi adına yükseltili postal kullanılması bile düşünülmüş… Oyunun diğer kişileştirmelerine ait dönem kostümleri de en az Avcı kostümü kadar ince düşünülmüş ve yaratıcı tasarlanmış… Hakan Çimenser rejisinde sanırım beni olduğu kadar bir salon dolusu seyirciyi de en çok etkileyen oyun öğelerinden biri ışık tasarımıydı… İki perde boyunca oyunun ışıkları sanki bir oyun karakteri gibi sahnede varlıklarından söz ettirdi… Işık Tasarımı öylesine zekice ve hünerli bir yönelişle kullanılmıştı ki oyun sonunda ışıkları yapan Akın Yılmaz tıpkı bir oyuncu gibi uzun süre alkışlandı… Oyununbir diğer önemli öğesi olarak gördüğüm müziği yapan Fırat Akarcalı’yı da kutlamak isterim… Fırat Akarcalı’nın başarısı kanımca sadece çok iyi müzikler yapmasında değil aynı zamana da oyun metnine ve rejisine uygun müzikler bestelemesinde yatmakta… Akarcalı’nın oyunun müziklerini düşünürken, bestelerken ve kullanırken sahnede gördüğü tiyatral dokuyu çok iyi özümseyip, anladığını düşünüyorum… Tiyatronun en elzem elementlerinden biri olan müziği rejiye böylesine uygun ve destekleyici bir yönelişle ele aldığı için kendisini tebrik ederim.
Özellikle perde başlarında dikkati çeken şenlik sahnelerinde oyuncuların göstermiş olduğu performatif oyunculuk hünerlerinin arkasındaki isim; akrobasi ve şenlik eğitmeni Mehmet Kandemir… Kendisini gerçekten kutlamak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kalabalık bir sahnede fazla sayıdaki oyuncuyla oluşturduğu şenlik atmosferinde ustaca bir uyum yakalamakla birlikte, her bir hareketin bağımsızlığını da başarıyla sahneye taşıdığını gözlemledim. Bu arada koreograf, Orçun Okurgan’un da bu uyumu bozmadan rejiye başarıyla katkı sağladığını söylemek gerekir… Günümüz teknolojisi ile tarihsel içerikleri estetik bir yorumlamayla sahneye taşıyan dijital sanat yönetmeni Amir Ahmadoglu ve minyatür sanatçısı Hilal Arpacıoğlu’nun adına değinmeden geçemeyeceğim… Çünkü her iki sahne emekçisinin reji yorumuna olumlu yönde katkı sağladıklarını gözlemledim…
Oyunun dramaturgisini Doç.Dr. Selen Korad Birkiye yapmış… Metni sahneye taşıyan en önemli -bence zorunlu olan- öğelerinden biri olan dramaturgiyi deneyimli bir dramaturgun ellerine bırakmanın hazzı oyun boyunca hissediliyor… Ömer F. Oyal’ın ‘Uçmak’ adlı metnini okuyan biri olarak Selen Korad Birkiye’nin işlevsel dokunuşlar ve budamalarla rejiye değer kattığını düşünüyorum.
Sonuç olarak İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun Mecidiyeköy Büyük Sahnesi’nde perde açan Ömer F. Oyal’ın yazdığı, Hakan Çimenser’in ustaca yönettiği Uçmak adlı oyun seyredilmesi gereken oyunlarından biri olarak tiyatro belleğimize kaydolacak gibi görünüyor… Oyunu seyredecek olanlara şimdiden iyi seyirler dilerim. Alkışları çok olsun…
Oyunun Künyesi
Yazan: Ömer F. Oyal
Yöneten: Hakan Çimenser
Oyuncular: Ahmed Çelebi, Tolga Evren; Lagâri Hasan Çelebi, Emir Çiçek; Evliya Çelebi, Fikret Urucu; Yusuf Ağa/Dizdar, Orhan Kurtuldu; Ayşe Hanım, Ebru Unurtan Urağ; Süleyman Efendi, Erdoğan Aydemir; Gülfiraz, Zuhal Acar; Mustafa Efe, Erkekli Onur Ulutaş; İbrahim, Bilal Ercan; Avcı, Eray Cezayirlioğlu; Evliya Çelebi’nin Yazıcısı, Kubilay Ünal; Çocuk Ahmed, Ömer Faruk Çalışkan; 1. Çocuk, Ege Demirci; 2. Çocuk, Burak Batın Çelik; Ciğerci/Kahveci, Abdurrahman Merallı; Semazen, Abdurrahman Merallı
Halk; Erdem Bilgi, Hakan Sivlim, Muhammed Yıldız, Umut Akbıyık, Onur Ulutaş, Ahmet Kurt,
Şenlik Ekibi;Abdurrahman Merallı, Ahmet Kurt, Başak Ova, Başak Rana Baysal, Canan Demirli, Erdem Bilgi, Hakan Sivlim, İrem Dilaver Ayturan, Kubilay Ünal, Muhammed Yıldız, Onur Ulutaş, Osman Eren, Özlem Karataş, Umut Akbıyık
Dekor Tasarımı: Şirin Dağtekin Yenen
Kostüm Tasarımı: Çevren Sarayoğlu
Işık Tasarımı: Akın Yılmaz
Müzik: Fırat Akarcalı
Koreograf: Orçun Okurgan
Akrobasi ve Şenlik Eğitmeni: Mehmet Kandemir
Dijital Sanat Yönetmeni: Amir Ahmadoglu
Minyatür Sanatçısı: Hilal Arpacıoğlu
Dramaturg: Selen Korad Birkiye
Yönetmen Yardımcısı: Ezgi Yentürk Çimenser
Asistanlar: Esra Akbaş, Pınar Alev
Sahne Amiri: Ergül Muslu, Kondüvit: Emrah Tirsi, Işık Kumanda: Serdar Yaman, Gökhan Gülçebi, Mapping Kumanda: Seda Özyurt, Ferhat Daşdemir, Dekor Sorumluları: Selçuk Oltuözer, Bedri Ulutaş, Aksesuar Sorumlusu: Kürşat Çelik, Kadın Terzi: Hatice Özyurt, Erkek Terzi: Ali Egeli, Peruka İbrahim Atmaca
Dr. Öğr. Üyesi Birgül YEŞİLOĞLU GÜLER