Bütün dünya oyun sahnesi
perdeleri 7 çağ olan bu sahnede
kadın, erkek bütün insanlar birer oyuncu
her birinin giriş ve çıkış zamanları vardır
-Shakespeare
Johan Huizinga, Homo Ludens isimli kitabında oynayan insanı anlatıyor.
İnsanların rol oynamalarını ve kendilerinin farkına varmaları gerektiğini anlatıyor.
Amsterdam’da Huizinga Ênstitüsü var. Oynayan insan ve demokrasi kültürü arasındaki ilişki konusunda, bu enstitüyle işbirliği içerisinde seminerler yapılması gerekir.
Aslında hiç de aptal olmayan ama ümmet toplumundan demokrasi toplumuna geçişte bireyin kendisini tanıması; rol oynadığının farkına varması; rolünü nasıl daha iyi nasıl oynayacağını araştırması, kendini geliştirmeyi bir sorumluluk olarak benimsemesi sağlanmalıydı.
Bireyin demokrasi ve kendi kendini yönetmesi kültürünü anlaması ve benimsemesi sağlanmalıydı. Köy Enstitüleri bu anlamda olması gerekeni gerçekleştirebilecek bir yapıydı. Kapatıldı. Marshall yardımı, süt tozu karşılığında! Köy Enstitülerinde, öğrenciler hem öğretim hem eğitim görüyorlardı. Derslerde öğrendiklerini, uygulamada nasıl kullanacaklarını prova ediyorlardı.
Bitki dikiyor, onların bakımlarını gerçekleştiriyorlardı. Enstrüman çalmayı öğreniyor, tiyatro yapıyorlardı. Köy Enstitüleri kapatılmasaydı bu gün 7 kuşak mezun vermiş olacaklardı. Türkiye, Ortadoğu’da en gelişmiş insan malzemesine sahip ülke olacaktı. Gelişmiş insan malzemesi, gelişmiş Türkiye’yi yaratacaktı. Buna da izin verilmedi. Türkiye, yürütülen siyasetler nedeniyle bağımsız olma özelliğini kaybetmiş bir ülke olarak, kendi geleceğini kararttı.
Bütün bunlara rağmen, ödenekli tiyatrolar öncülüğünde tiyatro yapıldı. Opera açıldı. Bale açıldı. Ancak ne işe yarayacağı toplum tarafından anlaşılamadı. Kültürünü oluşturacak eğitim ve öğretim yapılmadı. Demokrasi kültürü güdük kaldı. Ama evrensel kültür ile bağ sürdürülüyormuş gibi yapıldı.
Sanat kavramı anlaşılamadı.
Rönesans ve sonrasında, reform geçiren toplumlar kalkındılar. Yaratıcı düşünceleri gelişti. Sınaî ve endüstriyel anlamda planlı kalkınma gerçekleştirdiler. İnsan malzemesini, yeteneklerine göre değerlendirecek ve onlardan en yüksek verimi almalarını sağlayacak eğitim sistemleri geliştirdiler.
İslamiyetin Rönesans’ı gerçekleşemedi. Oysa Rönesans’ın başlangıcının İslamiyet olduğu bilinen bir gerçekti. Neden İslamiyet kendi Rönesans’ını gerçekleştiremedi? Bu gün 21. yüzyılda Türkiye, yeniden unutturulmaya çalışan; “Çağdaş uygarlıklar düzeyine çıkmak, hatta onlardan daha da ileri gitmek!” düşüncesine dönüş yapmak zorunda…
Değerini daha önce de yeterince anlayamadığı bu vizyona ulaşmaya çalışmalıdır. Bu tespitin ve düşünme biçiminin adı “SANAT”dır. Bu sanatı gerçekleştirecek olan, insanlardır. Yaşama biçiminin SANAT olmasını gerçekleştirecek insanlar! O zaman, rol oynamanın değerini de anlayacak olan insanlar. Drama kavramını anlayacak, dramanın sanat mesleklerinin tümünde var olduğunu keşfedecek insanlar! Yaşamlarının bütünün dramlardan oluştuğunu anlayan insanlar, başka bir düşünme sürecine girecekler.
21’nci yüzyıl insanı, bu çağın olanakları ile iç içe yaşar ama insan olmanın değerini yeniden keşfedip, sosyal atılımlar yapmazsa; robotlaşmayı benimsemiş olacak!
Eğer insan ve onun değerlerinin sürdürülmesi ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi hedefleri yoksa bu gün gelişmekte olan teknolojinin, insana yararı değil zararı olacaktır. Bu zarara karşı, insanın mutluluğunu hedefleyen SANATA EVET vizyonu yaygınlaştırılmalıdır.
SANATA EVET çalıştayları, SANATA EVET buluşmaları, SANATA EVET projeleri yapılmalı ve gerçekleştirilmelidir.
Rol yapmayan ve bunun doğru olduğunu düşünmeye alışmış toplum; alıştığının dışında bir anlayış ile düşünüp rol yaptığı gerçeğini fark etmelidir.
Bu gerçeği fark eden toplum gelişmeye açılarak kendi kendini eleştirmeyi de öğrenecek, kendini geliştirmeyi talep eder hale gelecektir.
Çünkü insanın kendisi sanat eseridir.