• DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Şebnem Atılgan
Şebnem  Atılgan
editor@tiyatrogazetesi.net
Bir İstanbul Müzikali: Pera ve Diğerleri
  • 0
  • 25 Aralık 2019 Çarşamba
  • 1 Star2 Stars3 Stars4 Stars5 Stars
  • +
  • -

Bir söylentiye göre Galata Kulesi ilk olarak 507 yılında Romalılar tarafından inşa edilmiştir. Kuleye 1348’de bugün ki şeklini verenler ise meşhur Cenevizlilerdir. Daha sonra da kulenin en yüksek yerine büyükçe bir Katolik Haçı yerleştirmişlerdir. Osmanlılardan önce İsa Kulesi adını taşıyan kulenin tepesindeki bu haçın, Fatih Sultan Mehmet tarafından indirildiği söylenir. Fakat söylenceler bununla sınırlı değildir. Muhteşem dekoru ile neredeyse altı yüz yıl öncesini günümüze taşıyan “Pera Müzikali”, İstanbul’un eğlence hayatını ve tabii söylenceleri de gözler önüne seriyor. Bu oyunun konusu ve kahramanları ise dekorun tam ortasında duran Galata Kulesi ve kulenin çevresinde yaşayan Cenevizliler, Venedikliler ve diğer milletlerden başkası değil! Bugün Galata Kulesi’nin bulunduğu yerden, Galata Köprüsü’ne kadar olan bölge, geçmişin Ceneviz Mahallesi’dir. Oyunumuzun geçtiği mahalle de budur. Hem Cenevizliler, hem de Venedikliler, Bizans ve Osmanlı İmparatorlukları döneminde varlıklarını sürdürmüş, önemli bir liman kenti olan İstanbul ile Avrupa şehirleri arasında adeta mekik dokumuşlardır. Bununla birlikte yerli halkın Pera’ya ve dolaylı olarak İstanbul’a kazandırdığı bir başka kültür daha vardır: Eğlence hayatı! İşte oyunumuzun konusu tam da budur!

Müjdat Gezen’in yazıp yönettiği ve aynı zamanda rol aldığı yeni oyunu “Pera Müzikali”de Cüneyt Arkın, Barış Taşkın, Gönül Yazar, Kayhan Yıldızoğlu, Melike Demirağ, Melihat Gülses, Sevcan Orhan gibi isimler yer alıyor. Barış Dinçel imzalı dekoru ile ilgi toplayan müzikal, 1453’ten 2019’a İstanbul’un Avrupa Yakası’ndaki eğlence hayatını belgelerle, müzikle ve mizahla sahneye taşıyor. Cüneyt Arkın’ın oğlu Kaan Arkın’ın babasıyla birlikte rol aldığı müzikalde, Ayşe Kırca, Fehmi Dalsaldı, Şebnem Schaefer, Nejat Uygur gibi ünlü isimlerle birlikte Kıvanç Tiner, Yaşar Ayvacı, Seran Bilgi, Emre Özmen ve Müjdat Gezen Sanat Merkezi mezunları Sude Albayrak, Cengiz Gezgin ve Sonat Tokuç da seyirci karşısına çıkıyor. “Pera Müzikali”nde Melike Demirağ, Melihat Gülses, Ayben Erman, Sevcan Orhan, Yener Çevik ve Pelin Alptekin ise konuk ses sanatçıları olarak seyirciyi selamlıyor.  Müzik direktörlüğünü Seçil Akın’ın üstlendiği ve kayıt çalışmalarının Müziklab’da Murat Yelken eşliğinde yapıldığı “Pera Müzikali”nin koreografisi Pınar Ataer, kostümleri ise Aygül Kostüm Evi’nin imzasını taşıyor. Ünlü makyaj ustası Corci’nin yanı sıra Dok Sirk Kumpanyası sanatçıları, dans grubu, mehter takımı ve diğer rollerle birlikte oyunda 117 kişilik bir kadro görev alıyor.

Yorgo’nun Perası

Usta tiyatrocu Müjdat Gezen’in yazıp yönettiği “Pera Müzikali”, dev oyuncu kadrosuyla İstanbul’un bir zamanlar muhteşem eğlence dünyasına ev sahipliği yapan Pera’yı günümüze taşıyor, dedik. Aslında oyunun başkahramanı olan Yorgo’nun Perası, burası! (Ve hep de öyle kaldı.) Sahnenin kırmızı kadife perdeleri açıldığında, bütün ihtişamıyla seyirciyi karşılayan Galata Kulesi’nin hemen altındaki Yorgo’nun meyhanesinde başlıyor ve bitiyor oyun… Sahnede izlediğimiz Pera’nın neredeyse 600 yıl kesintisiniz süren gerçek hikâyesi… Bu hikâyenin zaman değişse de değişmeyen tek kahramanı ise Yorgo’dur. Oyun, Fatih Sultan Mehmet’in Ahidnamesi ile açılıyor: “Ben ki Emir-i Âzam Sultan Murad‘ın oğlu, Padişah-ı muazzam ve Emir-i Âzam Sultan Mehmed Hanım, yeri ve göğü yaratanın namına (…) kuşandığım kılıç aşkına yemin ederim ki, (…) bugün hükümet idareme boyun eğdiklerinden bütün memleketlerimde görüldüğü üzere, Galata ahalisine kanunlarını ve serbestliklerini bırakıyorum. Binaenaleyh, Galata surları yıkılacak ise de mallarını, evlerini, dükkanlarını, bağlarını, değirmenlerini, gemi ve sandallarını, ticaretlerini eş ve çocuklarını istedikleri gibi idare etmek üzere muhafaza edeceklerdir. (…) Ben onları kendi şahsım gibi himaye ve müdafaa edeceğim. Oturdukları beldede kilise ve ibadetlerini muhafaza edebilecekler. Dinimizi kabul etmeleri için asla hiçbir zorlama görmeyeceklerdir. Galata ahalisine vaadederim ki, kendilerini bir köle sıfatı ile idare etmeyeceğim. (…) ” Müthiş elbette! Aslında büyük bir imparatorluk olmanın sırları da Fatih Sultan Mehmet Han’ın bu satırlarında gizlidir. Yorgo’nun meyhanesinin hemen önünde okunan Ahidname’nin ardından, sahne bir anda günümüze döner. Oyunun diğer başkahramanı olan ünlü ve çok değerli bir kılıç, fetihten bu yana torundan toruna geçmiş ve günümüze gelmiştir. Oyun boyunca, geçmiş ile bugün arasında kılıcın izini takip edip, Yorgo’nun meyhanesinde aşkın din, dil, millet tanımayan birlikteliklerine tanık oluruz. Uzun bir hikâyedir bu! Müjdat Gezen Tiyatrosu’nun kulisinde usta oyuncu ile “Pera Müzikali” hakkında konuşmaya başladığımızda, onun da ilk yorumu tarihi bir konuyu sahnelemek hakkında oluyor. “Pek de kolay değil,” diyor, Konstantinopolis’in eğlence dünyasını etkileyici bir yorumla sahneye koyan bir yönetmen olarak. “Beş yüz, altı yüz yıllık bir tarihi 3,5 saate sığdırmak…” Zor, evet! Fakat karşınızdaki Müjdat Gezen olunca, ustalıkla sahnelenmiş bir oyunu izleyeceğinize emin olarak oturuyorsunuz tiyatronun koltuklarına. Yine de, “Peki, nasıl başardınız hocam?” diye soruyorum. Bir sırrı açıklamasını bekler gibi… “Bu kadar uzun bir tarihi süreci oyun metni olarak yazmak için neredeyse bir yıl çalıştım. Metni yazarken Pera’da yaşayan Levanten arkadaşlarımla görüştüm, konuştum. Levantenlerin tarihini okudum, araştırdım. Galata ve Pera’da o dönemde Müslümanlar yaşamıyor. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethetmeden iki gün evvel, 27 Mayıs’ta Ceneviz Devleti’ni sınırları içine alıyor ve Osmanlı’ya katıyor. Böylece 1453’ten 2019’a kadar süren eğlence hayatı da önce Galata’da biraz daha sonra da Pera’da başlamış oluyor… Oyunun sınırlarını Pera’nın dışına, daha İstanbul’a doğru da çıkarabilirdim fakat Sadık Şendil’in yazdığı ‘Yedi Kocalı Hürmüz’ bunu, şarkılar, kantolar, türkülerle epeyce iyi yapıyor. ‘Kanlı Nigar’ı sahneleyeceğiz bir süre sonra, eh bu oyunda da İstanbul var! Fakat Beyoğlu ya da Pera hiç bu şekilde yazılmamıştı. Cenevizliler, İtalyanlar, Levantenler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler… Reji yaparken hepsinin orijinal taklitlerine sadık kalmaya çalıştım.  Adadaki Rumlarla Pera’da yaşayanlar aynı şiveyle konuşmuyor. Bu detayları bulduk çıkardık. Uzun ve riskli bir oyundu… Fakat seyirci beğendi,” diyor gülümseyerek. Sanırım sorumun karşılığında beklediğim “sır” işte bu: Seyircinin oyunu beğenmesi! Pera’nın tarihini yazmak ve daha da ötesinde 117 kişiyle sahneye taşımak ise, ustalık!

Yorgo, dedik! Oyuncu Barış Taşkın, “Yorgo” rolüyle kule dibindeki meyhanede 1453’ten 2019’a kadar varlığını sürdürüyor. Taşkın’ın başarıyla canlandırdığı Yorgo rolü, Pera’nın eğlence dünyasının yanı sıra tarihsel akışı da sembolize ediyor. Olan biten her şey Yorgo’nun yöre halkına has şivesiyle aktarılıyor seyirciye… Tabii döneme göre değişen olaylar Yorgo’nun yorumlarından nasibini alıyor. Oyunda, bir yandan genç Osmanlı delikanlılarının güzel Rum kızları ile evliliklerine tanık olurken diğer yandan meyhanenin duvarında değişen padişah portreleri, akıp giden zamanı tarihlendiriyor. “Sizi bu oyunda en fazla zorlayan ne oldu?” diye soruyorum Müjdat Gezen’e. “Otuz altı tane Padişah!” diyor, bu kez. “Bu kadar çok padişahı oyuna nasıl sığdıracağım diye düşündüm… Bu nedenle de on tanesine yer verdim. Padişah portreleri oyunun tarihi dönemi hakkında bilgi veriyor; bu dönemde şu oldu, bu dönemde bu oldu gibi… Tabii Fatih Sultan Mehmet ya da III. Selim gibi padişahları, bestekâr ya da sanatçı kişiliklerinden dolayı atlamak istemedim. Oyunda tarihsel akışı sembolize eden bazı objeler de var. Tim Show Center iki bin kişilik bir sahne… Bu nedenle seyircilerin oturdukları koltuklardan detayları fark etmeleri kolay değil. Oysa Yorgo’nun meyhanesindeki barın üzerindeki farklı hesap makineleri dönemsel tarihleri sembolize ediyor. Telefon cihazları da öyle… Bu uzun tarihi süreci bu tür objeleri kullanarak kısaltmaya çalıştım. Ahşap içecek kaplarının çömleğe, metale ve sonra şişe cama dönmesi, örneğin… Meyhanedeki masalar da tarihsel akış içerisinde değişiyor. Ve tabii kulenin hemen üzerinde buluttaki tarihçiyi de unutmamak gerekiyor. (Beyaz sakallı tarihçi, tarihi süreç hakkında esprili bir dille bilgiler aktarıyor.) Aslında sanatı sanat yapan, tiyatroda da öyle, detaylardır. Ben detaylara çok önem veririm. Perde açıldığında sahnede görülen dekorda, kiliseler, havralar ve kule vardır. Oyunun içerisinde tarih ilerledikçe camii minareleri çoğalmaya başlıyor. Fetihten sonra tarih 100 yıl ilerliyor, birkaç minare daha görünüyor. Bir yüz yıl daha geçiyor, minareler çoğalıyor. Padişahların eşleri, kızları ya da yakınları İstanbul’a pek çok güzel camii yaptırmış… Hepsi olmasa da bazı seyirciler bu tür detayları fark ediyor.” Böylece Pera’da altı yüz yılın 3,5 saate nasıl sığdığının formülünü de veriyor Müjdat Gezen. “Bununla birlikte,” diyor, “Kendi yazdığınız oyunu sahneye koymak, yönetmenin yaratıcılığını bir parça olumsuz yönde etkiliyor. Neden? Çünkü oyunun metnini yazarken tüm yaratıcılığınızı zaten ortaya koyuyorsunuz… Bu nedenle metni bir başkasının sahneye koyması çok daha iyi… William Shakespeare de kendi yazdıklarını sahneye koyarmış… Molière de öyle… O devirlerde yönetmen yok çünkü… Yönetmen daha sonra ortaya çıkan bir kavram… Ardından da dramaturg geliyor. ‘Mustafa Kemal’ oyununda bu şekilde çalıştım mesela… Yılmaz Özdil’in kitabını metin olarak yazdım fakat oyunun yönetmenliğini ben yapmadım. Çünkü kitabı oyunlaştırırken yapacağımı yaptım. Bu andan itibaren artık oyunun bir başka ekstra güce ihtiyacı vardı. Barış Taşkın, Pera Müzikali’nde Yorgo’yu canlandıran oyuncumuz, Mustafa Kemal’in yönetmenliğini yaptı, çok da güzel yaptı. Aynı zamanda da Atatürk rolünü oynuyor.”

Sahnedeki kahraman: Mustafa Kemal Atatürk

Müjdat Gezen Tiyatrosu’nun kulisinde, tam karşımızdaki küçük ekran TV’de, bir yandan röportajımızı yaparken bir yandan da “Mustafa Kemal” oyununu izliyoruz. Daha doğrusu Müjdat Bey izliyor, hem de pür dikkat… Az önceki cümlesine, ekrandan odaya yayılan alkış seslerinin ardından devam ediyor, “Oyun alkış alıyor işte,” diyor. “Şurada röportaja başladığımızdan bu yana kaç tane alkış geldi… Seyirci seviyor, beğeniyor. Bu da bizi mutlu ediyor.” Müjdat Gezen’in oyunlarında okulun öğrencileri rol alıyor. Bu durumu da şöyle açıklıyor, “Bu oyunda ve diğerlerinde rol alanlar benim öğrencilerimdi, şimdi de meslektaşlarım oldular… Öğrencilerime sahneye çıktıkları ilk gün şöyle diyorum; siz artık benim meslektaşımsınız ve bundan böyle sizlerle iki meslektaş gibi konuşacağız…” Neredeyse bütün oyunlarını kalabalık kadrolarla sahneye koyan Müjdat Gezen, genç oyunculara profesyonel alanlar açtığı için de son derece mutlu. “Fakat Hocam,” diyorum, “Bu büyük kadrolu oyunların masrafları da devasa değil mi?” Bana gülümseyerek bir Nasrettin Hoca fıkrası ile cevap veriyor, “Nasrettin Hoca kırk liradan yumurta alıyor, kırmızıya boyayıp 30 liraya satıyor. Fakat Karısı diyor ki, ‘Bu nasıl ticaret hoca! Zarar ediyorsun.’ Hoca karısına kızıyor, “Senin aklın ermez, karışma! Ben boyadan kazanıyorum,” diyor. Bizim boya da işte bu röportajlar, aldığımız alkışlar, seyircinin bizi ödüllendirmesi… Geçen sene yazdığım oyundan dolayı ‘Yılın En İyi Oyun Yazarı Ödülü’nü aldım. Bize geri dönen bunlar işte, yani her şey para demek değil… Bunu zamanla anlıyorsunuz. Aslında mesleğimi seviyorum, bunun başka bir açıklaması yok… Başka işim yok benim, daha doğrusu başka iş yapamam! Mühendislik yapamam, doktorluk ya da avukatlık yapamam. Oto galerisi işletemem, eczane açamam… Bunların hiçbirini yapamam ama aktör olduğum için hepsini yapıyorum. Hangi rol denk gelirse… Hatta istersem milyarder rolü bile yazıyorum kendime, ne olacak!” (Gülüyoruz…) “Ben 77 yıldır eğlence hayatının içindeyim. Babam da eğlence hayatının içindeydi, dedem de… Halam Seha Okuş, 91 yaşında Türk Halk Müziği sanatçısıdır. Babam ise İstanbul Radyosu sanatçısıydı. Ben de tiyatro sanatının, eğlencenin içerisindeyim… Diğer bir deyişle, eğlendirmeyen bir oyun iyi bir tiyatro değildir. Amacı zaten, Dionysos şenlikleriyle başlayan eğlence ya da eğlendirmektir. Bu nedenle, beni mutlu eden seyircinin eğlenmesidir… E, ben de bu işi ta çocukluğumdan, ailemden biliyorum. İyi notlar düşmüşüm… Pera Müzikali için epey araştırdım, bir seneden fazla çalıştım… Değdi mi, değdi…”

Kulis odasındaki TV’den “Mustafa Kemal” oyununun repliklerini duyuyoruz.  “Pera Müzikali”nde diyorum, ekranda Atatürk rolünü canlandıran Barış Taşkın’ı izlerken, “Yıl 1923’e geldiğinde Yorgo’nun son bir portreyi duvara astığını görüyoruz. Hatta fotoğrafı duvara asmakla kalmıyor, o güzel şivesiyle “Sen çok yaşa Pasam!” diyerek bir kadeh de rakıyı şerefine içiyor. Şüphesiz bu özel kişi Mustafa Kemal Atatürk’ten başkası değil! Siz, sahnedeki en büyük kahraman Mustafa Kemal Atatürk ile seyirciye ne vermek istediniz?” Müjdat Bey, TV ekranındaki oyuncunun repliğini bitirmesini bekleyip, bana dönüyor. “Cumhuriyet’ten sonra kim gelirse gelsin o fotoğraf asla oradan inmedi,” diyor. “Çünkü o duvardaki bir fotoğraf değil, bir fikirdi! Ümmetten millete geçişin bir sembolüydü. Biz, hala milletiz, çok şükür… Atatürk bir simgedir, fikirleri 2019’da da var ve hep var olacak. Aslına bakarsanız, Atatürk’ün tanımayı ve onunla aynı devrinde yaşamayı çok isterdim. Diyeceksiniz ki eğer böyle olsaydı, şimdi belki ölmüş olurdunuz ama ben buna razıydım. Eh, cep telefonunu da görmemiş olurdum…”

Sahnedeki oyunu kulise taşıyan TV ekranında, seyirciler, Mustafa Kemal’i ve Müjdat Gezen’in oyuncularını alkışlamaya devam ediyor.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

Sponsorlu Bağlantılar
reklam
  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
Antika Alanlar
Antika Alanlar
Antika Alanlar
ikinci el saat
chicken slaughterhouse
poultry slaughterhouse
turkey slaughterhouse
poultry equipment
köpek kıyafetleri
antika alanlar
rfid depo
barf mama